20 Şubat 2023 Pazartesi

Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...

 




TERZİLER GELDİLER


  

Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle

daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere

Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.

Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı.

Sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.

Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü,

parklara gidenler de

Duruma uymak kısaltıyordu günlerini

artamayan eksilmeyen bir hüzünle..




Yorgun ve solgundular,

kumaşları buldular, kenti doldurdular

O çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler

Ölülerini gömmüşlerdi,

kalabalıktılar, tozlarını silkmediler

Bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,




"Tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler

piyangocular, çiçek satın alanlar,

balıkçılar ağlarını, paraketelerini,

ırıplarını, oltalarını

zokalarını, çevirmelerini

ve kepçelerini topladılar.

Sigaralarını yere atıp söndürdüler

sigara içenler."




Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında,

kesip biçtiler

Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,

Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler

Şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için

Makaslarını bırakmadılar

Bekleniyorlardı.




"Ey artık ölmüş olan at! - dediler -

Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!

Sen açardın,

Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!

Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,

- kokulu yağlarla ovulup parlatılan -

nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.

Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!

Toynaklarını liflerle ovardık

Senin karaya boyanırdı koşuşun

Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.

Çılgın kişnemeni duyardık

sonsuzun yanıbaşından

Ne güzel gözlerin vardı Kara at!

Binlerce kişi,

- çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut

darmadağın giysileriyle herkes

körler ve cüzzamlılar,

bütün kutsal kitaplar kalabalığı,

ermişler, kargışlılar ve günahlılar

gebe kadınlar, vâz edenler

ve dondurmacılar ve at cambazları ve

tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle

Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve

yalvaçlar...-

ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş

senin mutlu ovanı doldurup

haykırırlardı.

Büyük sesler içinde sen, geçerdin..."




Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.

Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde

Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik

Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler,

pencerelerini kapadılar

Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış,

eskimiş durmaktan

Yitik saat köstekleri,

titrek ve sabırsız yorgun bacakları

Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler

Beğenip gülümsediler.




"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

Senin eyerin ne güzeldi.

Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü

Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna

Seninle öteleri ansırdık.

Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı

Kedinin varlığı erişilmez kişilik

Güneşli bir damda

İçimizden gemiler kaldırırdın,

Suyunu büyük şölenlerle tazelerdik

Bayramımızdın. Kuburlukların

bütün kişniş ve badem doluydu.

Şimdi dar dünya

Ölümün büyük hızı kesildi."




Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler.

Hüzünleri kan ve ateşti ama. Uğultulu bir şey

Ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar

Kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok

Bütün odalara dağıldılar.

Sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş

yerlerde kırpıntılar,




"Oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar

vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,

düğmeler, ilikler

iplik döküntüleri, kumaş parçaları,

karanlık akşamüstleri ve sabahlar,

dükkân tabelâları, kartvizitler..."




Kasıklarına kadar çıkmış,

en ufak bir ölüm bile yok.

Tarafsız bir aşk çağlıyordu

onların solgunluğunda

Mutfaklarını kilitlediler,

büyük atsı giysiler kestiler,




"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

Koşuşun büyütürdü dünyayı senin!

Sen nasıl da koşardın.

Biz güneyde yatardık, sen koşardın

Hangi at güzelse ondan da güzeldin

Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi

bir karaya göğü

ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.

Gemin güzel sesler çıkarırdı güzel

ağzında,

herkesi sevinçle haykırtan.

Başın yaraşırdı düşüncemize ve

gözlerine saygıyla bakardık..."




Terziler geldiler.

Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri

Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar.

Toplu odalarını sevdiler.

Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.

Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular

Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,

iğnelerine iplik geçirip beklediler;




"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-

En güzeli oydu işte, yüzünün

savaşla ilişkisi.

Boydanboya bir karşıkoyma, denge

ve istekli bir azalma. Onu bilirdik.

O ağaç senin kanınla beslenirdi,

hepimizi besleyen.

Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız

senin karşında,

alışverişin, alfabenin, 

iplik döküntülerinin ve

her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..."



Turgut Uyar

(1927 - 1985)


Büyük Saat, S. 223-226

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ankaralılar yaz gelince ne yaparlar?

  https://filmmirasim.ktb.gov.tr/