13 Mart 2024 Çarşamba

İnsaniyet İnsaniyet EDEBİYATBir Deste Berceste – Ref’-i Te’ayyün


Nihat Sami Banarlı “Edebiyat Sohbetleri” adlı eserinden bu anekdotu anlattıktan sonra şu değerlendirmeyi yapar: “Fransız, ilk sorusunda Türklere karşı ne kadar Avrupalı ise son cümlelerinde de şiire karşı o kadar Avrupalıdır. Yani bugün Türkiye’de bir kısım münevverlere ne yapsanız, Türk milletinin eski ve büyük bir şiiri olduğunu kabul ettiremezsiniz. O, bir kere mâzî düşmanlığında insaf kabul etmez bir mutaassıptır. Hâlbuki tarihi Türk düşmanlığına rağmen bir Avrupalı, hakiki şiirle karşılaşınca, düşmanlığını unutur. Şiirin güzelliğini düşünür.”


Ettik o kadar ref‘-i te’ayyün ki Neşâtî

Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihanız

(Neşâtî)


[Neşâtî! Ten kafesinde hapsolmuş ruhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddi varlığımızdan sıyrılıp, o kadar ruhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmez olduk.]


(ref’: yükseltme, lağvetme,  te’ayyün: görünme, itibar kazanma, âyine: ayna, pür: çok,

-tâb: parlayan, âyîne-i pür tâb: çok parlak ayna, mücellâ: cilalı, nihân: gizli)


Yahya Kemal Beyatlı vapur yolculuğunda tanınmış bir Fransız yazarla sohbeti esnasında Fransız yazar, Türk şiirinin olmadığını iddia eder.


Yahya Kemal, Neşâtî’nin yukarıdaki makta beytini paylaştığımız “nihanız” redifli gazelini okur. Şiirin tasavvufi derinliğini de göz önünde bulundurarak uzun uzun izah eder.


“Melami şair, Allah görünmez, biz de görünmeyiz, demek istiyor.” şeklinde özetlediği son beytin izahından sonra Fransız yazar:


“Bu mısraları söyleyen milletin büyük şiiri olmak tabiidir. Medeniyet namına bir başka eseriniz olmasaydı yalnız bu beyit, ne derin millet olduğunuzu ve büyük medeniyet kurduğunuzu ifade etmeye kâfi gelirdi.” diyerek Yahya Kemal’i ikrar eder.


Nihat Sami Banarlı “Edebiyat Sohbetleri” adlı eserinden bu anekdotu anlattıktan sonra şu değerlendirmeyi yapar: “Fransız, ilk sorusunda Türklere karşı ne kadar Avrupalı ise son cümlelerinde de şiire karşı o kadar Avrupalıdır. Yani bugün Türkiye’de bir kısım münevverlere ne yapsanız, Türk milletinin eski ve büyük bir şiiri olduğunu kabul ettiremezsiniz. O, bir kere mâzî düşmanlığında insaf kabul etmez bir mutaassıptır. Hâlbuki tarihi Türk düşmanlığına rağmen bir Avrupalı, hakiki şiirle karşılaşınca, düşmanlığını unutur. Şiirin güzelliğini düşünür.”


Bu beytin anlamı “ref‘-i ta‘ayyün” terkibine atfedilen anlama göre değişiklik arz edebilir. Ref‘ kelimesinin “lağv etme, ortadan kaldırma” mânâları göz önüne alındığında beyit şu şekilde şerh edilebilir: Maddî varlığı, cismi ortadan kaldırmakla, benlik davasından vazgeçmekle insan sevdiğine, “mutlak mâşûk”a kavuşabilir, onda kaybolabilir.


“Ref‘-i ta‘ayyün” terkibi “varlığın, vücudun yükseklere çıkarılması” şeklinde anlamlandırılırsa mutlak varlıktan ayrılan, yeryüzüne inen ve her zaman “nostaljik” (asıl yurduna, koptuğu makama geri dönme arzusu) bir hâlet-i rûhiyeye sahip olan insanın belli bir sistem dahilinde irtifâ ederek mutlak varlığa, ana yurduna kavuşmasıdır. Bu da benlik dâvâsından, mâsivâdan (sevgiliden, Allah’tan başka her şey), maddî ve fânî olan her şeyden vazgeçmekle mümkün görülmektedir.


Gazelin tamamı şöyle:


Şevkız ki dem-i bülbül-i şeydâda nihanız


Hûnuz ki dil-i gonca-i hamrâda nihânız


 


Bu cism-i nizâr üzre döküp jale-i eşki


Çün rişte-i can gevher-i mânâda nihanız


 


Mahrem yine her hâlimize bâd-i sabâdır


Dâim şiken-i zülf-i dilârâda nihânız


 


Olsak n’ola bî nâm-u nişân-ı şöhre-i âlem


Biz dil gibi bir turfe muammâda nihânız


 


Hem gül gibi rengînî-i mânâ ile zâhir


Hem neş’e gibi hâlet-i sahbâda nihânız


 


Geh hâme gibi şevke tarâz-ı gam-ı aşkız


Geh nâle gibi hâme-i şekvâda nihânız


 


Ettik o kadar ref-i te’ayyün ki Neşati


Âyîne-i pür tâb-ı mücellâda nihanız


Günümüz Türkçesi:


Biz, çılgın bülbülün nefesinde gizli olan neşe ve arzu, kırmızı gülün kalbinde saklı olan kanız.


Bu zayıf vücudun üstüne çiy tanesi gibi gözyaşını döküp, mana incisinin sıkı sıkıya dizildiği can ipliği gibi görünmez olduk.


Adsız, esersiz dünyaca meşhur olsak ne var! Biz, gönül gibi acayip, anlaşılmaz bin bilmecede gizliyiz.


Her zaman sevgilinin zülfünün büklümünde gizli olduğumuz için her halimizi bilen, her sırrımıza vâkıf olan gene tanyelidir.


Biz, hem gül gibi mana renkliliği ile meydandayız, hem de neşe gibi şarabın halinde gizliyiz.

Bazen kalem gibi, aşk gamının şikâyetini donatır, söyleriz; bazen de inilti gibi, şikâyeti döken kalemde gizliyiz.

Neşâtî! Ten kafesinde hapsolmuş ruhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddi varlığımızdan sıyrılıp, o kadar ruhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmez olduk.


Kaynakça:


Yahya Kemal Yaşarken, Nihad Sami Banarlı

Edebiyat Sohbetleri, Nihad Sami Banarlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ankaralılar yaz gelince ne yaparlar?

  https://filmmirasim.ktb.gov.tr/