29 Nisan 2023 Cumartesi

SİS - Tevfik Fikret

 SİS 


(Açıklamalı)



Sarmış yine âfakını bir dûd-i muannid, 

Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. 

Tazyikinin altında silinmiş gibi eşbâh, 

Bir tozlu kesafetten ibaret bütün elvâh;

Bir tozlu ve heybetli kesafet ki nazarlar



[ Ufuklarını yine inatçı bir duman sarmış, 

Bir beyaz karanlık  ki  gittikçe çoğalan

tazyikinin altında cisimler silinmiş gibidir,

bütün levhalar tozlu bir kesafetten ibarettir;

bir tozlu ve heybetli kesafet ki bakışlar. ]





Dikkatle nüfuz eyliyemez gavrine, korkar! 

Lâkin sana lâyık bu derin sütre-i muzlim, 

Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-i mezâlim, 

Ey sahn-i mezâlim... Evet, ey sahne-i garrâ, 

Ey sahne-i zî-şa'şaa-î hâile-pîrâ! 



[ Dikkatle dibine işleyemez, korkar!

Lakin bu derin, karanlık örtü sana lâyık,

bu örtünme sana lâyık! Ey zulümler sahnesi!

Ey zulümler sahnesi.. Evet, ey gösterişli sahne,

Ey facia süsleyicisi şaşaalı sahne! ]





Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezarı; 

Şarkın ezelî hâkime-î câzibedârı; 

Ey kanlı muhabbetleri bî-lerziş-i nefret 

Perverde eden sîne-i meshûf-i sefâhet; 

Ey Marmara'nın mâi der-âgûşu içinde 

Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde; 

Ey köhne Bizans, ey koca fertût-i musahhir, 

Ey bin kocadan artakalan bîve-yi bakir; 

Hüsnünde henüz tazeliğin sihri hüveydâ, 

Hâlâ titirer üstüne enzâr-i temâşâ. 

Hâricden, uzaktan açılan gözlere süzgün 

Çeşmân-ı kebâdunla ne munis görünürsün. 

Munis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis; 

Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his. 

Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hiyânet 



[ Ey şaşaanın, tantananın beşiği, mezarı;

Doğu'nun ezeli cazibeli hakimesi;

ey kanlı sevgileri nefretle titremeden

besleyen sefahate susamış göğüs;

Ey Marmara'nın mavi kucaklayışı içinde

ölmüş gibidalgın uyuyan canlı yığın;

ey köhne Bizans, ey  büyüleyici koca bunak,

ey bin kocadan artakalan bakir dul;

güzelliğinde henüz tazeliğin sihri aşikar;

hala seyreden gözler üstüne titrer.

Dışardan, uzaktan açılan gözlere süzgün,

mavi gözlerinle ne munis görünürsün.

Munis, fakat en kirli kadınlar gibi munis:

üstünde coşan ağlamaların hepsine karşı hissiz.

Daha kurulurken, bir hıyanet eli. ] 





Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet! 

Hep levs-i riyâ dalgalanır zerrelerinde, 

Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde; 

Hep levs-i riya, levs-i hased, levs-i teneffü'-

Yalnız bu... Ve yalnız bunun ümmîd-i tereffü'- 



[ Temeline lanetin zehirli suyunu katmış gibi!

Zerrelerinde hep riya kiri dalgalanır,

içlerinde bir saflık zerresi bulamazsın.

Hep riya kiri, haset kiri, menfaatçilik kiri:

yalnız bu... Ve yükselme umudu yalnız bunun. ]





Milyonla barındırdığın ecsâd arasından 

Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk ü dırahşân? 

Örtün, evet, ey hâile... Örtün, evet, ey şehr; 

Örtün, ve müebbed uyu, ey fâcire-yî dehr!.. 

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; 



[ Milyonla barındırdığın cesetler arasında

pak ve parlak çıkacak kaç alın vardır?

Örtün, evet, ey facia... Örtün, evet ey şehir;

Örtün ve ebediyen uyu, ey dünya fahişesi

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;]




Katil kuleler, kal'ali, zindanlı saraylar; 

Ey, dahme-i marsûs-i havâtır, ulu ma'bed; 

Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed, 

Mazileri atîlere nakletmeye me'mûr; 

Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-î sûr;



[ Katil kuleler, kaleli, zindanlı saraylar;

ey hatıraların sağlam türbesi olan ulu tapınak;

ey geçmişleri, geleceklere taşımaya memur;

birer bağlı dev gibi duran mağrur sütunlar;

ey dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi; ]




Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât; 

Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârât; 

Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler; 

Ey servilerin zıll-i siyahında birer yer 

Te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir: 



[ Ey kubbeler, ey şanlı Tanrı' ya yalvarma binaları;

ey doğruluğun adını taşıyan minareler;

ey damı çökük medreseler, mahkemecikler;

ey servilerin kara gölgesinde birer yer

temin edebilmiş nice bin sabırlı dilenci: ]




"Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir; 

Ey türbeler, ey her biri pür-velvele bir yâd 

İkaaz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd; 

Ey ma'reke-î tîn ü gubâr eski sokaklar;



[ "Geçmişlere rahmet!" diyen mezar levhaları,

ey türbeler, ey her biri pek gürültülü bir hatıra

uyandırarak sessiz ve hareketsiz yatan atalar;

ey çamur ve tozun savaş yeri eski sokaklar; ]

 



Ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar 

Viraneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ; 

Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ 

Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin; 

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın 



[ Ey açılan her gediği bir vaka sayıklayan,

Viraneler, ey şerirlerin (itin- kopuğun) uyku ile dolu pusu yeri;

ey kapkara damlarıyla birer ayakta duran matemi

temsil eden asude ve yıpranmış evler;

ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa vatan olan ]




Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş, 

Yıllarca zamandan beri tütmek ne... Unutmuş; 

Ey mi'delerin zehr-i tekaazâsı önünde 

Her zilleti bel' eyleyen efvâh-ı kadîde; 

Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im 



[ Gamlı ocaklar ki acı acı ( acılıkla ) somurtmuş,

Yıllarca zamandan beri tütmek ne.. Unutmuş;

ey midelerin zorlamasının zehri önünde

her alçaklığı yutan iskelet ağızlar;

ey tabiatın lütfuyla en hazır ve verimli ( nimet veren ) ]




Bir fıtrata makrûn iken, aç, âtıl û âkım; 

Her ni'meti, her fazlı, hep esbâb-ı rehâyı 

Gökten dilenen zûll-i tevekkûl ki... Mürâyi! 

Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtaz 

İnsanda şu nankörlüğe tel'în eden âvâz; 



[ Bir yaradılışa yaklaşmış iken aç, işsiz, güçsüz, kısır,

Her nimeti, her fazileti ( veya lütfu ) bütün kurtulma sebeplerini

gökten dilenen tevekkül alçalması ki ..  İki yüzlü.

Ey köpeklerin sesi, ey söz söyleme şerefiyle imtiyazlı

insandaki nankörlüğe lanet okuyan çığlıklar, ]




Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrin, 

Ey nâtıka-î acz ü elem, nazra-ı nefrîn; 

Ey cevî-i esâtîre düşen hâtıra : nâmûs; 

Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs; 

Ey havf-ı müsellâh, ki haşaratına râci,

Öksüz, dul ağızlardaki her şekve-i tâli';



[ Ey faydasız ağlama, ey zehirli gülüş,

Ey aciz ve elemin konuşması olan lanet bakışı;

ey esatirin boşluğuna düşen hatıra: namus;

ey yüksek mevkilerin kıblesine çıkan yol: ayak öpme yolu; 

ey silahlı korku ki öksüz, dul ağızlardaki her kaderden şikayet

senin zararlarından doğmaktadır; ]




Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn 

Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn; 

Ey va'd-i mahâl, ey ebedî kizb-i muhakkak, 

Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;



[ Ey şahsa dokunulmazlık ve hürriyetle birlikte

bir teneffüs hakkı veren kanun efsanesi;

ey olmayacak vaat; ey ebedi bilinen yalan;

ey mahkemelerden durmadan sürülen hak; ]




Ey savlet-i evham ile bî-tâb-ı tahassüs 

Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs; 

Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;

Ey gayret-i milliye ki mebgûz ü muhakkar 

Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-i siyâsî; 

Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;



[ Ey kuşkuların saldırması ile duygulanmaya mecali olmayan,

Vicdanlara uzatılan tecessüs ( gizlice araştırma ) kulağı;

ey tecessüs korkusundan kilitlenmiş ağızlar;

ey sevilmeyen ve hakaret gören milli gayretler ( ulusalcı çabalar ) ;

ey kılıç ve kalem, ey iki siyasi mahkum;

ey bilgi ( fazilet ) ve edebiyatın ( terbiye ) nasibi, ey unutulmuş yüz; ]




Ey bâr-ı hazerde iki kat gezmeğe me'lûf 

Eşraf ü tevabi' koca bir unsur-i ma'rûf; 

Ey re's-i fürû-bürde, ki akpak, fakat iğrenç; 

Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç; 

Ey mâder-i hicrân-zede, ey hemser-i muğber;



[ Ey çekişme ( sakınma, korunma ) yüküyle iki kat gezmeye alışmış

eşraf ve uyruklar ( tabi olanlar ) koca bir maruf unsur;

ey aşağı eğilmiş baş, akpak fakat iğrenç;

ey taze kadın, ey onu takibe koşan genç;

ey ayrılık kahrına uğramış ana, ey kırgın eş; ]




Ey kimsesiz, âvâre çocuklar... Hele sizler, 

Hele sizler... 

Örtün, evet, ey hâile... Örtün, evet, ey şehr; 

Örtün, ve müebbed uyu, ey fâcire-î dehr!... 



[ Ey kimsesiz avare çocuklar.. Hele sizler,

hele sizler...

Örtün, evet, ey facia...Örtün, evet, ey şehir;

örtün, ve ebediyen uyu, ey dünya fahişesi... ]





- 18 Şubat 1317 -




Tevfik Fikret

( 1867 - 1915 )




      

Tevfik Fikret - S.76-79, 

Yaşar Nabi Nayır, Varlık Yayınları, 1995



*******


Tevfik Fikret bu şiirinde Boğaz'ın sisli bir sabahından aldığı ilhamla devrinin İstanbul'unu kötüler. Yedi yıl sonra Meşrutiyet'in ilanının ertesi günü yazdığı "Rücû" ( Dönüş ) bölümünde ise sözlerini geri alır, kötüleyişinin şehre değil, devre karşı olduğunu söyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ankaralılar yaz gelince ne yaparlar?

  https://filmmirasim.ktb.gov.tr/